Menü Kapat

Adil Soydan

bir anarşistti.
belki de tanıdığım en mütevazı, en kendi hâlinde anarşist.
ne alkol içerken tadını kaçırırdı, ne fikir teatrisinde.
ankara’ya ilk gittiğim zamanlarda tanışmıştım adil ile. beraber oturur, beraber kalkar, beraber yemeğe giderdik.
beraber içer, beraber kızlara bakar, siyasetten bahseder, dünyayı tartışırdık.
limon bazı günler para alırdı girişte, ben giderdim adil’in yanına, iki koluma iki damga basardı, iki bedava bira alayım diye.
limon kapandığında, beraber gider gölge’de içerdik.
sonra dağılırdık, ertesi gün öğle sularında buluşup yemek yemek üzere.
hiç unutmam, polis tarafından arandığım zamanlarda, mekân basıldığına beni limon’un bodrum katına saklamıştı.
sonra bir gece ayrıldık, ben “istanbul’a gidiyorum, görüşeceğiz!” dedim…
“kitabına iyi bakacağım, ama çabuk dön, daha tartışacağımız çok şey var!” demişti…
istanbul’a döndüm, sonra dönemedim ankara’ya, dönemedim geriye.
nasıl olduğunu anlamadan kapattım ankara defterini bir gecede…
telefonla konuşurduk arada bir, sözümüz vardı, istanbul’a geldiğinde takılacaktık beraber.
sabaha kadar içecektik, sonra gülhane’ye yürüyecektik, günün doğuşunu seyredecektik sarayburnu’nda.
bir demlik çay alıp, boğazın üzerinden günün o ilk sisleri kalkarken çayımızı yudumlayacaktık.
öyle birşeyler işte…
gitmedim ankara’ya…
gidemedim…
gelmedi adil istanbul’a…
gelemedi…
gelmesine izin vermediler…
bir boşluk oldu, epeyce görüşemedik adil ile, iletişimimiz kopmamıştı ama, hani ikimiz de tutamadığımız sözler ve ertelediğimiz planlar nedeniyle mahçuptuk birbirimize…
hiç adetim değildi, bir gün gazete aldım elime, hangisiydi bilmiyorum, kapakta birkaç anahtar kelime vardı, ankara – limon – tinerci – adil – ölüm…
okumadım gerisini…
o günden beri de ölüm haberi okuyamıyorum…
biliyorum, tanım bile değil bu, konsepte de aykırıdır belki…
ama yıllardır söyleyemediklerim, içimde kalanlar vardı, dökmeliydim…
okuma zahmetine katlanan herkesten özür diliyorum,
birini kaybedersiniz, aradan yıllar geçer ve bir sabah kalkıp da “ah!” dersiniz ya, işte bugün benim “ah!” dediğim gündü…
ah!
içim acıyor adil…
kitabıma iyi bak oralarda, gelince 20. yüzyıl anarşizmini tartışacağız, unuttum sanma…
seni seven ve görmeye dayanamayacağı için, mezarına bile gelemeyen dostun…
(Bu yazıyı bundan aşağı yukarı 6 yıl önce yazmıştım, tüm yazılarımla beraber ekşi’den kaldırmıştım sonra. Burada bulunsun istedim, Adil’den bir hatıra burada, benimle olsun.)

Bir yanıt yazın