Menü Kapat

13 Aralık 2005 Gavriel Lipkind İstanbul Konseri

israil asıllı çellist.
çelloya altı yaşında başlamış, sekiz yaşında uzi wiesel’in öğrencisi olmuştur.
bugüne kada çalıştığı isimler arasında yuri başmet, pinchas zukerman, gidon kremer, zubin mehta bulunmaktadır.
pek nadiren turneye çıkması ve konser vermesi nedeniyle “münzevi çellist” olarak anılmaktadır.
sadece üç albümünün bulunması, kariyerinin zirvesindeyken kendini daha da eğitmek adına 2 yıllığına frankfurt’un kuzeyindeki taurus dağları’na, gitmiş olması “münzevi” adını hakettiğine iyice inandırmıştır otoriteleri.
enstrümanının hikayesini şöyle anlatmaktadır kendisi : yıllar önce isviçre’de bir enstrüman dükkânında birbirinden kıymetli 10 çelloyu deneyip kendi aradığı sesi bir türlü bulamamış. tam çekip gidecekken, köşede bir yerde, üzerinde telleri ve köprüsü bile olmayan, toz içinde bir çello görüp dükkan sahibine sormuş. satıcının “bu işinizi görmez. yıllardır çalınmadı, çok büyük ve karanlık bir sesi var.” demesine rağmen denemek istemiş. ertesi gün denemiş denemesine, ama enstrümandan bir ses çıkarmak bile zormuş. kendi deyişiyle “yorgun bir enstrüman, adeta nazik, kocaman bir balina” imiş bu 1702 yapımı garani çello. ama her nasılsa vurulmuş bu çelloya. lipkind, çellosu ile ilişkisini şöyle anlatıyor: “aslında hâlâ kaprisli bir enstrüman sayılır. iyi ve kötü ruh halleri var; ben başka bir çelloya bakınca bile beni kıskanıyor ne de olsa italyan. ama artık birbirimizi o kadar iyi tanıyoruz ki, aramızdaki bağ çözülmeyecek kadar güçlü.”
ps. : 13 aralık 2005 saat 20.00’de türkiye’de de konser vermiş olan lipkind, bach in cello suitlerini seslendirmiş, seyircilere gerçek bir müzik ziyafeti yaşatmıştır. konserin sonunda, salonu inleten alkışlar üzerine sahneye tekrar gelmiş, bis yapmak adına israil’li ustası paul ben-haim’in bir bestesini icra etmiş ve seyircilerin sarsılmasına neden olmuştur. zira tüm konser boyunca mutlu mesut koltuklarında yayılmış olan the dunedan, elsanin mecnunu ve eşinin de dahil olduğu seyirci kitlesi üç dakikalık bir parça ile jerusalem’in, ortadoğunun karmaşasının içine sürüklenmiş, o mistizmin doruğuna çıkmış ve dibine vurmuşlardır.

Bir yanıt yazın