Menü Kapat

80'lerin Çocukları

biz son asilerdik…

 

sokakta ayı oynatan amcaları son görenlerdik…

 

salıncakları sokak sokak gezdirip kuran amcaları da son görenlerdik…

 

galata köprüsünün eski hâlini bilen son çocuklar bizlerdik yine…

 

tek kanallı televizyonu da yaşayan son kuşak bizlerdik galiba. siyahbeyaz televizyonlara rastgelen son kuşak olduğumuz gibi…

 

şeker kız candy’i izleyen annelerimizin ağladığını gören son kuşaktıkbiz. alain delon filmlerinin ekrandan hiç ayrılmadığını gören sonkuşak da…

 

bakkal amcalar vardı bizim zamanımızda. şekerlerden çıkan oyuncakhediyelerinin arka köşelere yığıldığı…

 

berber amcalar vardı, dükkanı olmadığı için evin bir odasındatanıdıkların saçını kestiği…

 

cumbalı ahşap evler vardı bizim zamanımızda, bahçesinden incirçaldığımızda ermeni teyzenin arkamızdan bağırdığı…

 

tabii bir de o evlerin fareleri vardı, korkumuzdan ödümüzün patladığı…

 

masum çizgifilmler, rtüksüz günler vardı. bir de cumartesiakşamlarında babalarımızın bizi odadan çıkartıp izlediği tuttifruttiler… tabi bu arada emanuella vardı, en masum erotizmiyle…

 

hardcore icat edilmemiş, mertlik bozulmamıştı..

 

zaten bozulduysa da; bizim haberimiz yoktu…

 

abilerimizden duymuşluğumuz vardı köprü altı kemancısını… kapısınagider de, giremezdik içeri…

 

ha tabi ya, rast gelebilirsek rock müzik diye bir şey vardı, ortalıktapis sakallarıyla gezen uzun saçlı amcaların dinlediği…

 

edep, âhlak ve erdem vardı zamanımızda… can çekişmeye başladılarsa da…

 

tren komünistlerin işidir diyen bir cumhurbaşanımız vardı, tonton adında…

 

bir de fikret kızılok vardı, süleyman hep başbakanıyla…

 

coşkun sabah falan da vardı hâla, karlar düşerken ağlardı ablalarımız…

 

mahalle delikanlılarımız çıkıyordu ortaya yeni yeni, eski zamankabadayılarından ders alma lütfunu göstermeden…

 

çek senet mafyaları çıkıyordu meydana, bir de külhanbeyleri…

 

ama bizim haberimiz yoktu, bizim misket oyunlarımız vardı, 9 taşımızvardı, istop, simit ve daha nicesi…

 

her akşam bağırırdık en geç vakite kalınca ‘evli evine, köylü köyüne,evi olmayan sıçan deliğine’ ve mahalli yarasaların eşliğinde koşarakgiderdik evimize. üstümüz başımız günün mutluluğu…

 

annemiz çamur diyip bizi zorla leğende yıkanmaya gönderse de, o bizimgünümüzün ne kadar güzel geçtiğinin ve ne kadar mutlu olduğumuzun birgöstergesiydi…

 

sonra zaten geçerdik sıcak sobanın başına, kömürde patates, sobaya yapışarak kurumuş ekmek ve kestane keyfi için..

 

uyurduk yer yatağımızda, ertesi sabah yeni mutluluklara uyanmak için…

Bir yanıt yazın