adına nasıl bir başlık açayım, onu nasıl anlatayım bilemedim.
bundan yedi, sekiz yıl öncesi.
o günleri bugün hala gülümseyerek hatırlamamı sağlayan, bakırköy otobüs durağında damla sakızı satan adam, bakırköy de otobüslere el sallayan adam gibi ilginç ve değerli figürlerle tanıştığım, bakırköy sahilindeki çay bahçelerinde günün ilk çayını içebilmek için sabahın köründe yollara düştüğüm zamanlar…
ne sabah, ne öğlen, hep akşam vakitleri görürdüm onu otobüs durağında.
mavi gözleri, ufak çenesi, hobbitvari kulaklarının üzerinde kimi zaman eğreti duran şapkası, kimi zamansa alnına dökülen kıvırcık saçıyla dolaşan efendice bir adam.
ince, narin, zayıf, kibar…
insanlara yanaşıp hep aynı kibar tonlamayla bozuk paraları olup olmadığını sorar…
işte böyle kalmış aklımda, ayaküstü sohbet etmişliğimiz olsa da, anlık görüntüler kalmış ancak, ses yok…
neyse efenim, sözü uzatmayacağım.
geçenlerde eyüp’te feshane’nin az ilerisindeki trafik ışıklarında sinyal çekerken rastladım kendisine.
dayanamadım, otobüsten atladım, koştum gittim yanına.
hoş beş ettik, bir yandan dayanamadım gözlemledim kendisini.
eski zerafetinden bir şey yitirmemişti ama giyimi değişmişti epeyce, eskiden bakımlı olmaya oldukça özen gösterirken artık kendisine bakmaz olmuştu.
neden bakırköy’ü bıraktığını sorum kendisine.
cevabı içimi acıttı.
“abi bir, birbuçuk yıl bakırköy’de sinyal yaptım ben. ama orası da otobüs durağı sonuçta. otobüsleri kullanan insanların maddi durumu zaten ortada. bir gün ben yine bir kuyruğu sondan yanaşmış, başa ilerliyordum. ihtiyar bir adamın sözleri çalındı kulağıma, yanındaki başka bir adamla konuşuyordu o da. dedi ki `yahu görüyorum her gün, görüyorum amma, ben ne yapayım. eve götürecek parayı zor çıkarıyorum. bu yaşta sabahtan akşama kadar çalışıyorum ki hem kirayı ödeyeyim, hem faturaları, hem de karnımızı doyurayım. belki istediği çok bir para değil ama iki kere o parayı vereceğime bir paket makarna alırım eve, bir öğünü aradan çıkarırız hem.” eh be abi, yalan değildi ki adamın söylediği. ben gariban, onlar benden gariban. ben de bıraktım otobüs durağına gitmeyi. o zamandan beri ışıkların yanında duruyorum, arabaları olanlar belki daha kötü davranıyorlar ama, en azından biliyorum ki paraları var, bana yardım edince sıkıntıya girmiyorlar.”
ne diyebilirdim ki bu sözünden sonra?
“sen de haklısın be abicim”, dedim.
onu gördüğüme sevindiğime dair bir kaç söz sıraladıktan sonra kendimi yeniden günün koşturmacasına bıraktım.
ama giderken dayanamamış iki paket makarna parası da vermiştim.
bu arada, ekmek fiyatının makarnayı geçtiğini biliyorsunuzdur eminim…