çocukluğumuzun en ilginç eğlencelerinden biriydi cam macunu toplamak.
o zamanlar çift cam, ya da plastik çerçeve denen şeyler olmadığından, olsa da biz varoş çocuklarının yaşadığı semtlerde evleri süsleyecek kadar ucuz olmadığından, her evin penceresinde bulunabilen, dolayısıyla malzeme kıtlığı yaşanmayan birşeydi cam macunu.
ve toplayanlar açısından, eski, kurumuş cam macunu toplamak maharet değildi. maharet yenilenmiş camların taze, yumuşak macunlarını toplayabilmekti. evde yaşayanlardan dayak yeme ihtimali de vardı ne de olsa.
mahallede top oynamak mütemadiyen evlerden birinin camını kırmak anlamına geldiğinden, hem yeni cam bulmak kolay oluyordu, hem de dayak yeme korkusuyla cam macunu avlanacak yeni evler bulmak…
cam macunu toplamanın bu ülke çocuklarına yaratıcılık adına neler kattığı ayrı bir sosyolojik inceleme konusu olsa da, her çocuğun içindeki heykeltraşı ortaya çıkardığı aşikârdır. o çocuklar sonradan büyük sanatçılar olamadılarsa, ayakkabı boyamaktan macun toplamaya fazla vakit ayıramadıkları içindir.
bazen de cesur çocuklar cam macunu toplamak yerine camcıya gidip birazcık rica ederlerdi. ellerinde bir topak cam macunu ile dönen bu çocuklar, bir anda mahallenin kralı oluverirlerdi diğer çocukların gözünde. yüzlük miskete, kemiğe sahip olmak gibi birşeydi bissürü(!) cam macununa sahip olmak.
o özgüvene sahip çocuklar ergenliğe geldiklerinde, aynı camcı’nın penceresine yazdığı “camcı” yazısının ilk c’sini silecek özgüvene de sahip olmuşlardır, ama bu başka bir inceleme konusudur.
uzun sözün kısası, amacı en güzel, en yaratıcılık dolu çocuk hırsızlıklarından biriydi cam macunu toplamak.
çift camlı evlerinin içine hapsolmuş, gözleri erken yaşta ya bilgisayar başında yada play station başında bozulmuş olan, yeni nesil çocuklarının asla yapamayacağı ve ne yazık ki anlayamayacağı birşeydi.