Menü Kapat

Siyasi ve Edebi Portreler – Yahya Kemal

1968 yılında neşrolunan pek ilginç kitap.
kitabın kapağını açtığında şu iki yazıya ulaşıyoruz:
“yahya kemal külliyâtı’nın 8. kitabı olan bu eser, yahya kemal enstitüsü’nün 11. ve istanbul fetih cemiyeti’nin 60. kitabıdır.”
“bu kitap, yahya kemal vârisleri reşat beyatlı, âdile güreralp, narin özbalkan ve çetin şencan’la istanbul fetih cemiyeti arasında imzalanan mukavele gereğince yahya kemal enstitüsü tarafından neşrolunmuştur. içindeki yazıların her türlü basım ve yayım hakkı mahfuzdur.”
internette yaptığım bir araştırma sonucunda kitabın telifinin 40 yıl sonra yky’ye geçtiğini görmek pek de şaşırtmadı beni, ne yalan söyleyeyim. o vakit 15 lira’dan satılan bu eser (ki dönem politik kitaplarından çok daha pahalı olduğu anlamına geliyor bu, karşılaştırma yapmak için evvelsi entry’lerime bakabilirsiniz), bugün 7 liraya satılmakta imiş.
fevkalada enteresan bulduğum için ve alıntı sınırlarını gayesinde olduğumdan, eserin tevfik fikret ve ziya gökalp bölümü kısaca yazıyorum :
“tevfik fikret’i ve ziya gökalp’i yakından tanıdım. fikret’in bilgisi orta derecede, bir çok bahislerde ondan da dûndu. mütefekkir olarak kâinatı hayli mahduddu. mesela yaşının kemâl devresinde meyl ettiği sol nazariyeleri o kadar basit ve hayâl meyâl bir halde benimsemişti ki o senelerde avrupa’da o nazariyelerin kitaplarla, mecmûalarla, gazetelerle, hutbelerle, nihâyet amele âleminde ve parlementolarda bilfiil çalkantılarıyle, ondan bir mikyasda olsun bilmezdi; bilmeğe fazla hevesli de değildi. asıl kendi bahsi olan şiire gelelim:
fikret, kendi zamânında, çalkanan fransız şiir cereyanlarının en derin ve yüksek taraflarını, yâni baudelaire’den symbolistle’ler’e kadar uzanan mühim tarafını hiç anlamazdı. anladığı sully proudhomme, coppee ve emsâli şairlerin şiirini ise şöyle bir vukufla edinmişti. doğrusu budur ki fikret’in fransızcası alelâde idi. bizim eski şiirimize vukuufu ise – eğer muallim nâci’yi bir mıkyâs alırsak – divanları bir taraftan devr etmiş diğer taraftan da her mısraı sökecek bir derecede değildi.
ziya gökalp fransızca şiiri hiç bilmezdi, fârisi şiiri ve bizim eski şiirimizi birinci derecede anlardı; ilimde ise pâyansız bir kudret sâhibiydi; garp felsefesini sokrat’dan bergson’a kadar en derin ve yeni telâkkisiyle edinmişti. şiirin ve edebiyâtın – ilim bakışıyle – târiflerine giriştiği vakit bergson kadar ihâtalı görünürdü. şiirlerde fikret’in çığırını nazariyeleriyle süpürmeğe teşebbüs eden ziya gökalp oldu.
ikisi arasında bu mukaayeseye bu vesileyle giriştim. istihrâç ettiğim neticeyi arz edeceğim.
tevfik fikret – büyün zaafları ve noksanlarıyle berâber – şiirimizin içindendi. şiirimizin alafrangaya doğru bir istikaamet alacağı zamanda gelmiş, o istikaametin başına geçmiş, göreceği işi görmüş, eserini de şahsiyetini de türk edebiyâtına müebbeden hakketmişti.
ziya gökalp şiirimizin dışında kalmış bir âlimdi. şiirin ne olduğunu iyi bilmesi, edebiyâtımızın hangi istikamette milli olabileceğini iyi anlaması onun şiirimize ve edebiyâtımıza girmesini temin edemedi; bunun için de şiirimizin yenileşmesinde hiç bir iş göremedi.
gerçi ziya gökalp, zeki olmadığını, müdâhalesinin sırf bir ilim müdâhalesinden ibâret bulunduğunu, şiiri yine şâirlerin uyandırabileceğini, çok temiz olan ahlâkının sevıyle dâimâ söylerdi. lâkin nihâyet işin başında kendi bulunuyordu. gaalibâ bütün mesele de bu noktadadır.
tevfik fikret, yarım yamalak fransızca şiir anlayışına rağmen; çok basit bir mâlûmatla eski şiirimizi bilmesine rağmen, zamânında işbaşına geçer geçmez, şiirimizde gözleri kamaştıran bir yenilik başarıverdi.
ziya gökalp ise şiirin ne olduğunu avrupa felsefesinin bütün ışıklarıyle iyi bildiği halde, bizim heceli ve aruzlu bütün milli şiirimizi fikret’den çok daha iyi anladığı halde, kabûl eedilmesini teklif ettiği milli vezinlerle, milli nazım şekilleriyle, milli zevkle ve milli lisanla, ne kendi bir yenilik vücûda getirebildi, ne de tilmizlerinin bir şey yapmasını temin edebildi.

tevfik fikret şiirimizin içindendi. ziya gökalp dışında yaşayan birâlimdi. bu fark buradan geliyor.

milli şiir ünvânını alan ve iflâs eden şiirin iflâsının sebebi ise ziya gökalp’in şiirimizden olmaması idi; şiirimizi elinde bir âlim reçetesi olarak ıslâh etmesiydi. tilmizleri zâten adam değildiler; kabâhat onlara ait olamaz.”
bölümün tamamını yazamadığım için üzgünüm, fakat yky telif konusunda fevkalade dikkatli davranıyor. telifi elinde olan şiirlerin bile kısmen yayınlanmasına müsaade ediyor. bu yüzden, ben de bu bölümün ufak bir kısmını aldım.
fakat, sadece bu bölüm dahi, yahya kemal’in gözlem ve analiz yeteneğini takdir edebilmek için kâfidir.

Bir yanıt yazın