1973 yılı sonları, devrimci mücadeleye daha çok zaman ayırmak için okulumu bırakıp istanbul’a gidiyorum. kuruluş çalışmaları süren tsip’in çalışmalarına katılmak arzusundayım. istanbul’da bir süre kaldıktan…
çevirisi şemsa ilkin’e ait, türkiye’de birinci baskısı 1974 yılında gerçekleştirilmiş fevkalade kitap. james aldridge’in kitap üzerine yazdığı kısa bir yazıyı ve aloys skoumal’in ingilizce basıma yazdığı önsözü…
annem anlatıyor : “daha 13-14 yaşındayız. alibeyköy’deki evde halamla üstlü altlı oturuyoruz. mahallede çok az buzdolabı var. en son alanlardan biri de yaşı yetmişi geçmiş…
iki gün oluyor, bu teoriden haberdar olalı. matruskam, ben ve şakir yollarda idik. tee sapanca benim, maşukiye senin, kartepe şakir’in dolaşıyorduk. gâh elfrenimiz bozuluyor şakir…
tüm çocukluğum boyunca hayalimi süsleyen ev modeli. bir köyüm yoktu benim, adını ister asker koyun, ister devlet, isterseniz egemen güç, birileri boşaltmışlar bizim köyümüzü, eş…
adına nasıl bir başlık açayım, onu nasıl anlatayım bilemedim. bundan yedi, sekiz yıl öncesi. o günleri bugün hala gülümseyerek hatırlamamı sağlayan, bakırköy otobüs durağında damla sakızı…
uzun zaman oldu ben bakırköy sahiline uğramayalı. halbuki yıllar yıllar önce gitmeyi ne kadar çok severdim. her sabah ilk otobüsle giderdim bakırköy’e, en geç 7’de…
allah kahretsin, bendim lan o. ve tamamıyla bizimkilerin ehl-i keyifliğinin kurbanıydım ben. babamın iş ortağı vardı necati, onun da benimle yaşıt oğlu, özkan. özkan notasız…
offf.. nerden giriş yapsam.. şimdi ben garip bir çocuktum, beynim iki çalışır bir çalışmazdı. çalıştığı zamanlardaki fazladan performans da çalışmadığı zamanı telafi ederdi. hala da…
ilkokuldan itibaren hepimize dayatılmıştır ismin garip halleri. neydi onlar, hatırlayan var mı? ben söyleyeyim : yalın, -i, -e, -de, -den… işte benim annemin isminin beş…