akşam akşam heves ettim, size bir fıkra anlatmaya karar verdim.
bektaşi’nin biri bir gün heveslenmiş vosvos almış.
almış almasına amma, bektaşi’nin bahtı malum, hangi ustaya gitse bir bela almış başına, neresini yaptırsa vosvosun bozulmuş bir başka tarafı.
neyse efenim, bizim bektaşi gitmiş bir başka bektaşi’ye. gerçi o da dertten yana bizimkinden daha nasipsiz değil aslında.
başlamışlar dertleşmeye. “vay efendim, nedir bizim bu çektiğimiz… canım efendim yetti gayrı…”
sonunda kaldırmışlar ellerini yukarı, seslenmişler mevlaya.
“bre körolmayasıca, biz ne ettik de bize çatar durursun. tavuğuna kışt mı dedik, berikiler gibi beş vakit senin huzurunu mu kaçırdık. sen bize karışmadıkça, biz de senin işine karışmadık. ne verdiğin cânı aldık, ne yarattığına kötü gözle baktık. ağzımızdan yalan çıkmamış şu dâr ı dünyada. peki sen ne diye taş korsun yolumuza. bak ikimiz de vosvos sahibiyiz. ya bir gömü buldur bize yaptıralım şu garibanları, ya da bela çıkarma başımıza da üç kuruş beş kuruş biriktirdik, bari az bir şey yaptıralım.”
sözlerinin bitmesini beklemeden, bir bakmışlar ki, gelen bektaşi’nin vosvosu geri geri gidiyor. yanında bir araba almış onu götürüyor.
“yandım allah!” demiş koşmuş bizimki. bir bakmış ki, diğer araba sürtmüş çamurluğa boydan boya, yetmemiş, vosvosun tamponunu takmış kendi gövdesine, hâla ilerlemeye çalışmakta.
ne oldu, olmadı derken. inmiş arabadan acemi, başlamış veryansına.
“bre bektaşi, yüzü gülmez bektaşi, neden parkedersin arabanı buraya? bak işte gördün mü, gitti güzelim emanet araba.”
bizim bektaşi şaşkın seslenmiş, “kardeşim, sen çarpmadın mı? ne kusur ararsın bana?”
diğeri yaman çıkmış, “ben polisim bektaşi, devlet benim burada, asıl sen bende kusur arama.”
diğer bektaşi fırlamış, “yahu bir soluklan kardeşim. sen polissen biz de vatandaşız. biz olmasak sen nasıl varolacaksın? biz devletiz devlet biziz, asıl sen bizi hafife alma.”
sensin benim, benim sensin, haklısın haksızsın derken başlamışlar tartışmaya.
üçtür beştir derken, gelmiş başka polisler, evrakları döktürmüşler ortaya.
tabbi, bektaşi’nin şansı mâlum. bizimkinin ehliyeti daha yeni çalınmış. trafik sigortası o esnada yanında değil. muayenesi eksik, şu bu derkeeen bizim bektaşi kabahatli çıkmış yine. (aslında vuran polis olduktan kelli, vurulmuş olanın haklı çıkma şansı kim olsa yoktur…)
park hâlindeyken vurulan vosvosunu çekilmekten, ceza yemekten kurtarayım derken, kabahatli arabanın masraflarını öderken bulmuş kendini.
adam gitmiş, bektaşi hakkını haram etmiş.
ve kaldırmış yukarı başını, başlamış saydırmaya.
“ey yukarıdaki şaşı, gözü görmez kulağı keskin. kabahat sende değil, sana üç beş kuruş biriktirdiğini söyleyende. bre madem el koyacaktın paraya, onca araba da vardı yolda vuracak, niye polise denk getirdin? başka namussuz mu kalmamıştı cihanda?”
diğerine dönmüş sonra, bakmış kıskıs gülüyor.
demiş “kardaşım, sen ne demeye gülersin?”
cevaplamış bektaşi “bektaşi bektaşi, sen para istedin paranı aldı. keşke ben de bir kaynana daha isteyeydim yahu. kırk yılın başı bir iyilik ederdi belki!”